Birçok tiyatro oyunu izledim. İlk kez oyunculuk, dekor, salon üçlemesini beğendiğim bir oyun oldu. Benim gibi gerçekçiliği detaylarda arayan biri bile oyunun ahenginde kayboldu.

Merhaba.
Birçok tiyatro oyunu izledim. İlk kez oyunculuk, dekor, salon üçlemesini beğendiğim bir oyun oldu. Benim gibi gerçekçiliği detaylarda arayan biri bile oyunun ahenginde kayboldu.

Öncelikle uyarılar:
1) -Spoiler- yoktur.
2) Bu yazı uzman eleştirisi, incelemesi değildir. Bir tiyatro severin gözlemleri yer almaktadır.

2 yıl sonra yazmaya ancak fırsat bulabildim. İş, okul ve projeler hayatımda izlemeye ve okumaya ancak vakit ayırabiliyorum. Yazmak için iki yıl beklemem gerekiyormuş. Ustalar zaten muhteşem. Herkes eleştirisini yapmış, defalarca giden olmuş. Benim anlatmak istediklerim, detaylar ve izledikten sonra oluşan his. Çünkü hala aklımda.

Hakkında

Ön Bilgi:
Tom ve Kyra… Farklı dünya görüşleri olan bir kadın ve bir adam… İlişkilerinin bitmesinden 3 yıl sonra Tom’un Kyra’yı ziyaret etmeye karar verdiği o soğuk gecede, tüm yargılarından kurtulup yeni bir hayat kurabilecekler mi?
Süre:
2 perde; ara ile birlikte 130 dakika
Salon:
Oyun Atölyesi
İzlediğim Tarih:
15.11.16-20:30

Oynayanlar

Kyra:
Esra Bezen Bilgin
Tom:
Haluk Bilginer
Edward:
Kürşat Demir

Orijinal Adı:
Skylight
Yazan:
David Hare
Çeviren:
Haluk Bilginer
Yöneten:
Birkan Uz
Sahne Tasarımı:
Gamze Kuş
Müzik:
Çağrı Beklen
Işık Tasarımı:
Kemal Yiğitcan
Afiş Tasarımı:
Ethem Onur Bilgiç

Yönetmen Asistanı:
Melih Pamukçu
Yönetmen Asistanı:
Aynur Güçlü
Sahne Tasarımı Asistanı:
Efe Soykaraman
Oyun Fotoğrafları:
Emre Mollaoğlu
Oyun Fotoğrafları:
Ali Karatuna
Oyun Fotoğrafları:
Banu Kaplancalı

Uzun ve yorucu eğitim, iş düzenimde boşluk oluşmuştu. Hemen ertelediğim etkinliklerimi düşündüm. Yaz öncesi Pencere oyunu afişini görmüştüm. Oyuna olan yoğunluk sebebiyle sonraki sezonda bilet buldum. Sadece özet bilgiyi okumuştum. -Spoiler- görmemek için eleştirilere ve incelemelere bakmamıştım. Web sitesinden basın yazılarını okuyabilirsiniz. Oyun Atölyesi ile bu oyunu izlerken tanıştım. Bu salonda inanılmaz kaliteli işler görmeyi beklemiyordum. Küçümseme yada beklentisizlikten değil. Mimari olarak binaların dış yapısı her zaman dikkatimi çeker ve bir fikir verir. İçerisinde ilk kez göreceğim salonun aşağıya doğru inmesi, benzerlerini düşünerek ön yargı oluşmasını sağlamıştı. Bunun yanında genellikle birkaç parça dekor ile sahnenin kurgusunu izleyicinin hayalgücüne bırakan tiyatrolara alışmıştım. Oyun görsellerini bile hızlı hızlı geçtiğim için sahnede karşılaşacaklarımın sürpriz olmasını istiyordum. Ama cam açıldığında gelen araba seslerinin zamanlaması, mutfakta ocağın gerçekten yakılması, -Spoiler- kokusu? (O yoğunlukta 6-7.sırada bilet bulmuş ve evet resmen kokuyu hissetim.) gerçekten başarılı detaylardı. Film izlerken sadece kameranın baktığı yöndeki tasarımı görebilir ve kurguya inanmaya başlarsanız. Ama tiyatro da, hele böyle detaylı tasarıma sahip bir oyun kurgusu içinde yaşamaya başlıyorsunuz. Oyunun bir bölümünde karakter arasında restleşme sonrası sessizlik oldu. O esnada Tom (Haluk Bilginer) rafta duran kitapları incelemeye başlamıştı. O esnada bende sahnenin diğer yarısını inceleme fırsatı buldum. O kadar doğal oyunculuk vardı ki sıradaki sözü ezberden değil de o an aklından söylüyormuş gibi hissediyorsunuz.

Kyra ile Tom birbirini seven ama yaşananlardan sonra uzak kalan karakterler. Aynı zamanda nefret, inat ve alışkanlıklarda var. Bu olgulardan herhangi biri yaşanacak olursa karakterler aynı frekansta buluşmak yerine zıtlaşıyor. İkiside aynı duyguyu hissettiğini düşündüğünüz an kendilerine bir bahane bularak uzaklaştıklarını görüyorsunuz. Bugünü yaşarkenki dvranışları ve ilişkileri seyirciye olumlu gelmeye başlasada, geçmişte yaşananlardan, verdikleri kararlardan bahsettikçe onların hiçte masum olmadıklarını anlıyorsunuz.

Oyunu izledikten sonra değer yargılarını düşünmeye başlıyorsanız, orada durmalı ve oyunu, oyun sahnesinde bırakmalısınız. Çünkü sahnede her şey bir dengeye oturtulmuş. Kendi değerleriyle oyunu yargılayan kişileri bir araya getirseniz, kimsenin kimseye uyacağını düşünmüyorum. Eğer sahne gerçek olsaydı ve o kapıdan içeri girseydiniz; karakterlerin diyaloglarına karışıp her kavramı tartışabilir, hatta bir taraf tutup, karakterlerden biriyle kendinizin haklı olduğuna inanacak kadar ileri gidebilirdiniz. O yüksek sesli sahnenin sonunda ya Kyra, yada Tom sizi oradan kovabilirdi.

Beni rahatsız eden tek şey ilk sahnede oldu. Ne olduğunu -Spoiler- olmaması için yazmıyorum. Sadece benim izlediğim oyunda geçiş noktası uzun sürdü. Hata mıydı, olması gereken miydi bilmiyorum. Oyun yeni başlamıştı, dekor üzerinde göz gezdirmeler yeni yapılmıştı, seyirci yeni yeni oyuna odaklanmıştı ama yarım saniyelik uzunluk, diyalog sonuna kadar odağı kaybettirdi. Sonrasında oyun içerisinde kaybolup, araya kadar nasıl geçtiğini anlamadım. Final büyük sürpriz gerekmeyen yeterli olgunluktaydı. Olağan akışın dışına çıkaracak aksiyonlar olmadı. Belkide bu sebepten, çok daha sahiciydi.

Dekor beni benden aldı. Detaylarla film, dizi, tiyatro izleyen biri olarak çok gerçekçi buldum. Sadece Pencere’de bu kalite yoktu. Diğer Oyun Atölyesi oyunlarında da aynı kalite vardı. Oyunculuklar on numara, ustalara ne denebilirki.

“Film olsaydı da tekrar izleyebilseydim.” dediğim bir oyundu. Neden tekrar bilet al(a)madım? Pencere’nin kaç sezonu oldu, hala biletleri hızla tükeniyor. Pencere’den sonra iki oyun daha izledim Oyun Atölyesi’nde. Hem kendi yoğunluğum hemde Oyun Atölyesi’ne olan yoğunluk arasında izleme hakkımı farklı oyunlarda kullanmak istedim. Kral Lear, ilk sezonunda. Ona da gitmek istiyorum ama bu sene olamayacak sanırım. Oyun Atölyesi’nin instagram sayfasını takip etmekte fayda var. Biletlerin satışa sunulduğu zamanları takip edebilirsiniz.